Author name: mucahidulger

HELENA PETROVNA BLAVATSKY

1831 yazında kolera Ukrayna steplerini kasıp kavururken, Dinyeper nehri kıyısında bir şehir olan Ekaterinoslav’da, 11 Ağustos’u 12 Ağustos’a bağlayan gece saat 1:42’de bir kız çocuğu dünyaya geldi. Annesi Helena Andreyevna von Han, soyu Rusya tarihinin derinliklerine kadar giden Dolgorukov ailesine mensup bir prensesin kızıydı.

Babası Peter von Han da aynı annesi gibi soylu bir aileden geliyordu. Rusya’ya bir yüzyıl önce göç eden Alman Kontu Han von Rottenstern’ın soyundan gelen baba, doğum sırasında askeri görevi nedeniyle Polonya’daydı.

Çocuk prematüre ve çok zayıf olduğu için, babası orda olmamasına rağmen, ölebileceği düşüncesiyle bir an önce vaftiz edilmesi gerektiğine karar verildi. Vaftiz töreni sırasında rahibin cübbesinin alev alması, çocuğun hayatının fırtınalı geçeceğine yoruldu.

Annesi tüberkülozdan öldüğünde 11 yaşında olan Helena, dedesi ve anneannesi tarafından Saratov’daki malikâneye götürülür. Anneannesi Prenses Dolgorukov yani Helena Pavlovna de Fadeyev, beş dil bilen, jeoloji ve botanik gibi doğa bilimleriyle ilgilenen, nadir bulunan türlerle ilgili özel bir müzeye sahip olan ve doğa bilimleri, arkeoloji, nümizmatik gibi konularda yaptığı çalışmalar sonucu yazdığı kitaplar bulunan biriydi. Zihniyle, görünüşüyle ve davranışlarıyla soylu olan Dolgorukov prensesi, torunu Helena Petrovna von Han üzerinde büyük etki bırakmıştı.

Onun eğitiminden sorumlu olan kişiler, dil ve müzik yeteneği olmasına rağmen, resmi eğitimle ilgilenmediğini kısa sürede keşfetti. Okuduğu kitaplar soylu bir hanımefendiyi kesinlikle ilgilendirmeyen maji, simya ve benzeri konulardaki kitaplardı. Öğretmenlerinden kaçıp, eski evin kilerlerine, çatı arasına veya Volga kıyısındaki ormana giderek, ilginç konular hakkında saatlerce kitap okurdu. Bu kitapları malikânenin büyük kütüphanesinden buluyordu. Daha sonraki yazılarından birinde bunu şöyle ifade etmiştir: “Anne tarafımdan büyük büyük dedem olan Prens Paul Vasilyevitch Dolgorukov’un simya, maji ve diğer okült bilimlerle ilgili yüzlerce kitap barındıran ilginç bir kütüphanesi vardı. 15 yaşından önce, büyük bir ilgiyle hepsini okumuştum.”

1846’da dedesinin görevi nedeniyle Tiflis’e taşındılar. Tiflis’te Fadeyevlerin evine gelen pek çok ziyaretçiden biri de Nikifor Vassilyevich Blavatsky idi. Erivan vilayetine vali yardımcısı olarak atanan 40 yaşındaki N.V. Blavatsky ve 17 yaşındaki Helena evlenir. 3 ay sonra HPB evden kaçar ve Odesa’ya giderek, bir yolunu bulup İstanbul’a giden gemiye biner. Böylece HPB’nin, insan doğasının kurşununu tanrısal doğanın altınına dönüştüren felsefe taşını arayışı başlar.

HPB Türkiye, Yunanistan, Mısır, Fransa ve İngiltere’ye gider. Londra’da hayatının en önemli olaylarından biri gerçekleşir. 20. yaş gününde yani 12 Ağustos 1851’de sokakta yürürken yoldan geçen Hintli prenslerden birine gözü takılır. Ona bakınca, onun küçüklüğünden beri rüyalarında gördüğü, tehlikeli durumlarda onu kurtaran ve Koruyucum dediği kişi olduğunu görür. Hintli bir prens gibi görünen bu kişi, insanlık için başlatacakları büyük işte kendisine yardımcı olmasını ister. İşin kesinlikle kolay olmayacağı ve büyük sorunlarla karşılaşacağı konusunda onu uyarır. Karar vermeden önce iyi düşünmesini ister. Bu büyük işte yardım etmeye karar verirse, sadece onun yerine getirebileceği role hazırlanmak için Tibet’e gitmesi gerektiğini söyler.

O günden sonra HPB’nin hayatı anlam kazanır. Okült bilgiyi sadece kendisi için değil, ona verilecek daha büyük göreve hazırlanmak için aramış olduğunu anlar. Hayatı boyunca aradığı hocasını bulmuştur.

Bundan sonra HPB’nin dünya gezileri başlar. Daha önce kimsenin ayak basmadığı yerlere gider. Londra’dan sonra Kanada’ya geçer. Buradan New Orleans, Teksas, Meksika, Orta Amerika ve Peru’ya gider. Antik uygarlıklardan kalan şehirleri görür.

1852’de Hindistan’a gider. Singapur ve Java yoluyla İngiltere’ye ulaşır. 1853’te Londra Filarmoni Orkestrası’nda piyanistlik yapar. 1854 yazında New York’tadır, sonra Chicago’da batıya doğru giden bir karavandadır. Kaliforniya’dan Meksika ve Güney Amerika’ya geçer. 1855’te Pasifik Okyanusu’nu geçerek Japonya’ya ulaşır. Japonya’dan Hindistan’a gider. Hindistan’daki yolculuklarını daha sonra “Hindistan’ın Mağara ve Ormanları Kitabı”nda anlatır. İki yıl boyunca yaptığı bu seyahatlerde güvenlik açısından erkek kıyafetleri giyer.

1857’de Fransa ve Almanya’ya gider. 1858 Noelinde Rusya’dadır. HPB buradan Kafkasya’ya gider. Büyük ormanların derinliklerinde majisyenlerle tanışır. 1865’e kadar burada kalır. 1867’de İtalya’da Garibaldi’nin ordusunda Mentana Savaşı’ndadır. Savaşta sol kolu kırılır, sağ omzu ve bacağından yaralanır. Savaşta düştüğünde öldüğü sanılır ve geride bırakılır. 1868’i İtalya’da geçirir, sonra Kuzey Afrika’ya geçer. İstanbul’da hocasıyla buluşur ve beraber Tibet’e giderler. Hocasının sayesinde Himalayalarda daha önce hiçbir Avrupalının gitmesine izin verilmeyen yerlere gider. 1870’e kadar Tibet’te eğitimine devam eder.

Eğitimi bittiğinde, Yunanistan’dan Mısır’a giderken içinde bulunduğu gemideki barut patlar, gemi paramparça olur. HPB kurtulan birkaç kişiden biridir. Fakat bütün eşyasını ve parasını kaybetmiştir. HPB Mısır’da ezoterik felsefeyi yayma girişiminde bulunur fakat başarısız olur. Filistin, Suriye, Lübnan’dan geçerek son kez Rusya’ya gider. 1873’te Paris’e geçer.

22 yıl süren gezilerin ve eğitimin sonunda Haziran 1873’te Paris’teyken hocasından Amerika’ya gitmesi gerektiğini söyleyen bir mektup alır. 10 gün boyunca geminin en kötü yerinde, aşırı kalabalık göçmenler ve farelerle birlikte yolculuk yapar. Temmuz 1873’te gemi New York’a varır.

Ekim 1874’te bir New York gazetesi olan Daily Graphic’te Vermont’taki eski bir çiftlik evinde gerçekleşen paranormal olaylardan bahseden bir yazı görür. Bu yazıyı yazan gazeteci Albay Henry S. Olcott’tur. Vermont’ta HPB, Olcott ile tanışır ve 17 Kasım 1875’te New York’ta Teozofi Cemiyeti’ni kurarlar. HPB hem Amerika’daki hem de Rusya’daki pek çok dergiye ve gazeteye okült konularla ilgili yazılar yazar. 1876’nın başında, gizli bir dünyaya kapı açacak ilk kitabını yazmaya başlar. İsmi Aşikâr Edilmiş İsis olan bu kitap, New York’ta yazılmıştır.

New York Herald-Tribune, Aşikâr Edilmiş İsis’i yüzyılın en önemli eserlerinden biri olarak gösterir. İlk baskının bin kopyası dokuz günde tükenir. HPB’nin yaşam süresi boyunca on dört baskı daha yapılır. Günümüzde hâlen baskısı yapılmakta ve satılmaktadır.

1879’da HPB ve Olcott, Hindistan’a gelir ve Bombay’da Teozofi şubesi kurarlar. Hindistan’daki en etkili gazetelerden biri olan The Pioneer’in editörü Alfred Percy Sinnett ile tanışırlar. Daha sonra kendisi de bir Teozof olan A.P. Sinnett’ın Teozofi’nin Hindistan’da yayılmasında büyük katkıları olur. Teozofik düşünceleri yaymak için “Theosophist” isimli bir dergi çıkarırlar. 1882’de Teozofi Cemiyeti Bombay’dan, Hintli bir prensin bir arazi bağışladığı Madras’a taşınır.

Daha sonra Madras’taki merkezde gerçekleşen ihanetler, saldırılar sonucu ve hocaların yönlendirmesiyle HPB Londra’ya gitmiş ve çalışmalarına hayatının sonuna kadar burada devam etmiştir. Bütün bu saldırılar ve giderek kötüleşen sağlığı söz konusuyken, 1885 yılında, en büyük eseri olacak Gizli Öğreti’yi yazmaya başlar.

1886’da HPB çok ciddi bir hastalık geçirir, ölmek üzeredir. Daha önce onu defalarca kurtarmış olan Hocası yine gelir ve ona bir seçenek sunar. Ya ölecek ve acıları sona erecektir ya da Gizli Öğreti’yi yazmaya devam edecektir. HPB başladığı işi bitirmeyi seçer. Hocalar HPB’ye sadece Gizli Öğreti’yi yazacak kadar değil, Londra’da tamamen adanmış öğrenciler için bir Ezoterik Okul açmasına yetecek kadar süre verdiler.

Eylül 1887’de HPB, Gizli Öğreti’yi tamamlayacağı 17 Lansdowne Road’a taşınır. Bütün gün Gizli Öğreti’yi yazıp akşam da dersler vermektedir. HPB ile çalışanlar, bu kitabın sıradan bir şey olmadığını, çağlar boyunca yankılanacağını biliyorlardı. HPB onlara şöyle demişti: “Bu neslin çoğu kitabı anlamayacak. Fakat sonraki yüzyıl, onun kabullenmeye ve onaylanmaya başlanmasını görecektir.”

Ekim 1888’de Gizli Öğreti’nin ilk basımı yapıldı. Teozofinin Anahtarı ve HPB’nin Tibet’te öğrendiği bir metin olan Altın Öğütler Kitabı’ndan bir bölüm olan Sessizliğin Sesi daha sonra yayınlandı. 8 Mayıs 1891’de HPB çalışma masasının başında vefat etti.

Helena Petrovna Blavatsky’nin ve yazdığı eserlerin etkisi inanılmazdır. Materyalizmin doruk noktasını yaşadığı bir zamanda Batı dünyasına, ezoterik Doğu felsefesini getirmiş, insanlara hiç bilmedikleri bir dünyayı, spiritüel dünyayı tanıtmıştır. Ömrü okült gerçekleri aramakla daha sonra da aktarmakla geçmiş, kişisel hayatı tamamen reddederek kendini insanlığa adamıştır.

Tamamen cehalet içindeki bir dünyaya ışık olmasına rağmen, “Ben yeni bir şey yapmadım, sadece bu bilgileri bir araya getirdim” diyecek kadar alçakgönüllü, düşmanlarını affedecek kadar merhametli, son parasıyla ihtiyacı olanlara yardım edecek kadar cömerttir.

Yazdığı makaleler, Aşikâr Edilmiş İsis, Gizli Öğreti, Sessizliğin Sesi kitapları dünyayı değiştirmiştir. Gandi Bhagavad Gita’yı HPB’den öğrenmiştir, Einstein’ın çalışma masasında Gizli Öğreti bulunur. HPB’nin Gizli Öğreti’de bahsettiği şeyler, bilim tarafından yeni yeni kanıtlanmaya başlamıştır. HPB Gizli Öğreti’de atom altı parçacıklardan bahseder, kendisi vefat ettikten sonra elektron keşfedilmiştir. Kendisinin de söylediği gibi “Gizli Öğretiyi bu nesil anlamayacak ama bundan sonraki yüzyılda anlamaya ve onaylamaya başlayacaklar.” Eserlerinde bütün bilimlerin, inançların, felsefelerin tek bir kaynaktan geldiğini, hepsinin kökünün aynı olduğunu vurgular. İnsanları, kendilerinin de bir parçası olduğu bu birliği keşfetmeye çağırır.

Öğrencilerinin onu adlandırdığı şekliyle 19. Yüzyılın Sfenksi olan Helena Petrovna Blavatsky’nin eserleri, Prometheus Yayınları aracılığıyla Türk okuruyla buluşmaya devam edecek…

HELENA PETROVNA BLAVATSKY Read More »

Duygu Alkan Erdoğdu

Duygu Alkan Erdoğdu, 13 Ağustos 1987’de İstanbul’da dünyaya geldi. Lisans eğitimini İstanbul Teknik Üniversitesi Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü, aynı zamanda Anadolu Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde tamamladı. Londra’da bulunan Faculty of Astrological Studies’den Astroloji eğitimi aldı. Yabancı dil eğitimine altı yaşında başladı ve devam eden süreçte Cambridge Üniversitesi’nden ileri lisan sertifikası edindi. Yunanistan, Roma, Mısır, Çin ve Tibet’te antik uygarlıklar ve kültürleri hakkında incelemelerde bulundu.

Prometheus Yayınları’nın kurucusu ve yayın yönetmeni olan Duygu Alkan Erdoğdu; profesyonel olarak tercümanlık yapmakta, felsefe, mitoloji, astroloji ve antik uygarlıklar hakkında konferanslar vermektedir.

Duygu Alkan Erdoğdu Read More »

Duygu Alkan Erdoğdu

Merhaba,

Ben, Duygu Alkan Erdoğdu. 13 Ağustos 1987’de İstanbul’da, doktor bir anne ve doktor bir babanın çocuğu olarak dünyaya geldim. Kalbimdeki okuma ve araştırma aşkını ailemden aldım. Kitapların büyülü dünyasını annemden, bilmediğim bir şeyi ansiklopedilerden nasıl araştıracağımı babamdan öğrendim. Altı yaşında İngilizce öğrenmeye başladım, on üç yaşında Cambridge Üniversitesi’nden ilk dil sertifikamı edindim. İlkokulu ve ortaokulu, yabancı dilleri anadili gibi bilen kişiler yetiştirmeyi amaçlayan Özel Kültür Koleji’nde okudum. Orada anadili İngilizce olan hocalardan dersler aldım, bu eğitim döneminin dil konusunda kendimi geliştirmemdeki önemi oldukça büyüktür.

Seyahat etmeyi çok seven; tarihe ve kültürel miraslara büyük ilgi duyan bir aileden geliyorum. İki yaşında başladığım Ege ve Akdeniz kıyılarındaki antik şehir gezileri, on yaşında Paris ile başladığım yurt dışı seyahatleri ile dünya üzerinde pek çok yeri görme imkânım oldu. Önce yurt içinde gittiğimiz yerlerdeki turistlere yardımcı olmak amacıyla başlayan çevirmenlik sürecim, ortaokul ve lise yıllarımda, annemin çalıştığı hastanede tıp bilimi üzerine yaptığı araştırmalar için yararlandığı yabancı dildeki makaleleri Türkçe’ye çevirip ona yardımcı olmamla devam etti.

Bu arada denemeler yazmaya ve ilgilendiğim konular hakkında araştırmalar yapmaya devam ediyordum. Okulda yazdığım kompozisyonlar ve sonu gelmeyen sorularım nedeniyle Türkçe öğretmenim, okuldaki felsefe kulübüne gitmemi önerdi. Lisede zorunlu ders olan felsefe konusunda, bu dersi alan lise öğrencilerine yardımcı olmak için kurulmuş bir kulüptü bu. Bu kulübe katılan tek ortaokul öğrencisi olarak, orada Sokrates ve Platon ile tanıştım.

Fen bilimleri, özellikle kimya ve astronomi her daim ilgi alanım olduğundan ve bu konularda derinleşmek istediğimden, lise eğitimimi Özel Kültür Fen Lisesi’nde almaya karar verdim. Üniversiteye hazırlanma sürecinde, Türkiye’de profesyonel olarak astronomiyle ilgilenmenin zorluklarıyla karşılaştım ve öğretmenlerim, mühendislik okumanın daha iyi olacağı konusunda beni ikna etti.

İstanbul Teknik Üniversitesi’nde kimya ağırlıklı bir bölüm olan,  Metalurji ve Malzeme Mühendisliği Bölümü’nü kazandım. Üniversiteye başlamadan önceki yaz Londra’ya gittim, Greenwich Gözlemevi’ni ve Astronomi Müzesi’ni ziyaret ettim. Aynı yaz, Antalya Saklıkent’teki Tübitak Gökyüzü Gözlem Şenliği’ne katılma imkânı buldum.

Mısır

Üniversitenin ilk yılında, kuzeyden güneye tüm Mısır’ı gezdiğim bir Mısır seyahatine çıktım. Orada, hayatım boyunca unutamayacağım tecrübeler yaşadım… Mısır’a gitmeden önce, Eski Mısır’la ilgili bulabildiğim tüm eserleri okumaya çalışmıştım, Mısır’dan döndükten sonra yurt dışından kitaplar getirtip Mısırla ilgili daha fazla okumaya başladım. Oxford Üniversitesi’nden Mısırbilim eğitimi aldım.

Lisans eğitimimi tamamladıktan sonra, Ege Üniversitesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü tarafından düzenlenen, Amatör Astronomi Yaz Okulu’na katıldım, üniversitede okurken biriktirdiğim harçlıklarla kendime küçük bir teleskop aldım. Mezuniyet hediyesi olarak ailem beni, Amatör Astronomi Topluluğu ile birlikte, o yaz Çin’den görülecek olan Tam Güneş Tutulması gözlemi için Çin’e gönderdi.

O yolculuk, hayatımı değiştirdi…

Çin

Sadece güneş tutulmasını gözlemlemekle kalmayıp, Çin’de üç farklı şehri gezdiğimiz ve Çin kültürüyle fazlasıyla temas ettiğimiz o yolculukta, Antik Çin Uygarlığı’na ait binlerce yıllık geleneklerle ve insanı, parçası olduğu doğayla uyumlu kılmaya çalışan çok derin bir felsefeyle karşılaştım. Konfüçyus ve Lao-Tse ile tanıştım.

Türkiye’ye döndüğümde bu konularda derinleşme kararı aldım. Anadolu Üniversitesi’nde Sosyoloji okudum. Mitolojiye ve antik uygarlıklara dair yaptığım araştırmaları derinleştirdim. Günümüz modern dünyasında yanlış anlaşılmış, saygı görmeyen ve unutulmuş; simya ve astrolojiden, bütün antik uygarlıkların söz ettiğini gördüm. Çok sevdiğim iki bilim dalı olan kimya ve astronominin kökeninin, simya ve astrolojiye dayandığı gerçeğiyle karşılaştım. Londra’da bir astroloji okulu olan Faculty of Astrological Studies’den astroloji eğitimi aldım.

Tibet

Uzakdoğu felsefesine olan ilgim, beni bazı metinlerle karşılaştırdı. Bu metinlerden biri olan; Tibet bilgeliğini anlatan ‘Sessizliğin Sesi’ sayesinde, Helena Petrovna Blavatsky ile tanıştım.

Felsefi düşünce tarzımdaki -Çin yolculuğu ile- başlayan değişim, Helena Petrovna Blavatsky’le tanışmamla birlikte bir dönüşüm halini aldı ve geri dönülmez bir iç yolculuğa çıkmama sebep oldu.

Onun kim olduğuna ve neler yaptığına dair ayrıntıları, bu sitenin başka sayfalarında bulabilirsiniz. Bu yazı kapsamında bahsetmek istediğim, Prometheus Yayınları’nın kurulmasına ilham veren kişinin o olmasıdır. Hayatı boyunca bütün dünyayı dolaşan ve birkaç tanesi hariç henüz Türkçe’ye tercüme edilmemiş devasa eserler yazan Blavatsky, kitaplarında; antik uygarlıklardan, Doğu ve Batı felsefelerinden, daha da ilginci onların özündeki birlikten bahseder. Batı felsefesinde Sokrates ve Platon’un söyledikleriyle, Doğu felsefesinde Konfüçyüs ve Lao-Tse’nin söylediklerinin özünde bir olması fikri beni oldukça etkiledi.

Küçüklükten beri yaptığım dünya seyahatlerini saymazsak; aktif olarak on yıldır Doğu ve Batı felsefesi, mitoloji, astroloji, antik uygarlıklar gibi konuları araştırıyorum ve yedi yıldır Blavatsky’nin eserlerinin tercümesi üzerine çalışıyorum. Amacım sadece onun eserlerini tercüme etmek değil, bu konulara aşina olmayan kişiler için, bu eserleri daha anlaşılır hâle getirecek kitaplar, makaleler yazmak. Böyle bir ihtiyaçtan doğdu Prometheus Yayınları…

İsmini, Yunan Mitolojisi’nde insanlığa ateşi veren Titan Prometheus’tan alan Prometheus Yayınları’nda sadece Blavatsky’nin değil, Titan Prometheus gibi insanlığa ışık tutmuş; Konfüçyus, Giordano Bruno, Sri Ram gibi pek çok filozofun eserleri de tercüme edilecek ve basılacak.

Aynı zamanda eski dile sahip klasikler, günümüz Türkçesi’ne tercüme edilecek.

Türk Klasikleri yabancı dillere tercüme edilecek ve Türk Edebiyatı’nın yurt dışında daha fazla yer alması sağlanacak.

Yunus Emre, Mevlana, Hacı Bektaş gibi Anadolu filozoflarının eserlerinden, yabancı dillere çeviriler yapılacak ve bütün dünyanın, bu muhteşem filozoflarla daha fazla temas etmesi sağlanacak.

Bir yandan tarih, felsefe, psikoloji, mitoloji, antik uygarlıklar gibi sosyal bilim konuları; bir yandan tıp, astronomi, kuantum fiziği, molekül kimyası, biyokimya, moleküler biyoloji ve genetik gibi fen bilimleri konuları;

Bir yandan da dilimizde çok az kaynağa sahip astroloji, simya, maji, parapsikoloji, ölüm sonrası gibi okült (saklı) bilimler olan gizem konuları ile ilgili pek çok araştırma, derleme, roman, bu konularla ilgilenenlere ulaşacak.

Eskişehir’deki ilk yayınevlerinden biri olarak; önce Eskişehir’de sonra tüm Türkiye’de eser vermek isteyen, bu alanlarda bize destek olmak isteyen yazar ve şair adaylarını da okuyucuyla buluşturmak, en büyük hedeflerimiz arasında.

Prometheus’un ateşi etrafında buluşmak dileğiyle…

Duygu Alkan Erdoğdu

Prometheus Yayınları Genel Yayın Yönetmeni

Duygu Alkan Erdoğdu Read More »